bugün

entry'ler (97)

burun

(#18087764) nolu entrye sebep olan yürek dağlayan organdır. allah seni kahretmesin organıdır.

bazen uzun olan organdır. ( nedense uzunu makbul değildir çoğu şeyin aksine )

hamamböceği

blatta orientalis doğu hamam böceği olarak bilinir ben samimiyetimize binaen ori diyorum çünkü kendisi benim ev arkadaşım olur. genelde iyi anlaştığımız söylenebilir ama ters düştüğümüz bazı noktaları da var elbette; mesela eve çok arkadaş getiriyor, mutfakta gecenin bi yarısı kahkahalar falan, alemci biraz. gündüz evin içinde angus gibi dolanırken gece oldumu tam tersi, zirzop, şizoid, kıpır kıpır bi hal alıyor. ama severim candır can. benim odama girmesini katiyyen yasakladım genelde koridorda ve mutfakta takılıyor ben yokken giriyorsa bilmem arkasından konuşup günahını almayayım.

her ne kadar iyi bir dostluğumuz olduğunu söylesem de ayrı dünyaların insanlarıyız zira ori'yle aramızda ciddi farklar var;

ori su altında boğulmadan 40 dk kadar kalabiliyor ben ise en çok 4 dk kalırım.
ori bana kıyasla radyasyona 20 kat daha dayanıklı.
ori'nin başı kopsa* 30 gün kadar yaşayabiliyor ölüm nedeni ise açlık, ben ise en iyi ihtimal 30 sn yaşayabiliyorum ve ölüm nedenim ise hemorajik şok ve kardiyopulmoner arrest.
ori hiçbir şey yemeden 1 ay aktif yaşayabiliyor ben hiçbir şey yemeden 3 gün yaşayabiliyorum.

ne kadar ayrı dünyaların insanı olsak da aynı çatının altında mutlu mesud yaşayıp gidiyoruz...

yaz gribi

-normal zamanlarda yaptığınız her şey bir anda lükse dönüşüyorsa...
-çişe giderken bile baş dönmeleri ve bulantılar yaşıyorsanız...
-36 saat yatakta vakit geçirip dekübitis olmaktan korktuğunuz halde kıçınızı sağdan sola çevirmeye takatiniz yoksa...
-çorba yapacak bi sevdiceğiniz olsa bir hafta şımartılma olasılığınızı % olarak hesaplamaya başladıysanız...
-beyniniz burnunuzdan akıyor ve sesiniz travesti gibi çıkmaya başladıysa...
-''oğlum ağladın mı lan sen gözlerin kızarmış yaşlı yaşlı olmuş..?'' sorularını sık sık duymaya başladıysanız...
-annenizi, sevdiceğinizi ve sincandaki halanızı acayip bi' şekilde özlemeye başladıysanız...
-dayanılmaz bir dürtü antibiyotik kullanmanız konusunda beyninizi sürekli meşgul ediyor ama hekim kimliğiniz viral hastalıklarda antibiyotiğin bi' boka yaramadığı konusunda sizi telkin ediyorsa...
-yorgunluk ve kırgınlıktan portakal suyunun kapağını açamadığınızı fark ettiyseniz...
-hapşırdıktan hemen sonra bel üstü bütün kemikleriniz ağrıyorsa...
-ilgi ve sevgi açlığı hissedip yavru bi' kedi gibi evin bi' köşesinde büzülüp kaldıysanız, yüksek ihtimal içinde bulunduğunuz durum yaz gribidir.
*

yatakta duymak istenmeyen replikler

- ben zaten çocukken çişimi de tutamazmışım, erken boşalmadım bu normal yani...

yatakta duymak istenmeyen replikler

-üç memem var.
+vallaha mı.!?
*

yazarların saç ve göz renkleri

saç: siyah
göz: siyah
boy: 1.85
kilo: 74
ayakkabı numarası: 40
bel: 70
gögüs: 90
basen: 80
medeni durum: bekar
sigorta: var
maaş: dolgun

pazartesi sendromunu diğerlerinden ayırt edememek

tembellik böyle bir şey olsa gerek; mesela pazartesi sendromunu diğerlerinden ayırt edemiyorum bile. zira bana her gün bir sendrom, her an bir panik atak. hele ki bir de şu an olduğum gibi uykumu alamadıysam bilgisayar ekranını kaldırıp odanın ortasına vurmaktan beni kim alıkoyabilir allah bilir.

ulan abim ekmek almaya yollasa sendroma giriyorum, ''battuta git bana bi kısa camel al, para üstüne de kendine benden bi şeyler ısmarla'' dese bir anda devrelerimden aşırı derecede yüksek voltajda elektrik geçiyor. ama abidir nihayetinde eşek kadar adam da olsam onun ibrikçisi olmaktan gocunmam, lakin tembellik dinamizmi diye bir şey varsa sanırım bende fazlasıyla mevcut. şunu yazmaya bile o kadar üşendim ki anlatamam kim uğraşacak klavyenin tuşlarına basmaya.

bende çalıştığım her günün bir sendromu var; cuma sendromu, salı sendromu, perşembe sendromu.....ama pazartesi bambaşka.

ekmeklerin günden güne küçülmesi

insanların tüketim düzenini bozan hatalı bir eylem...

lokmalarım mı çok büyük yoksa ekmekler mi çok küçük? cevap aşikar ortada. ekmekler ufaldı iyice. gramajı 200 gram deseler de bence 20 gram bile değil. 200 gramlık ekmekten daha üç lokma alır almaz insan ekmeğin yarısına gelir mi? size soruyorum; bu durum benim kabahatim mi yoksa fırıncıların mı? cevabınızı duyar gibiyim canlarım. tamamen fırıncıların kabahati.

zaten nefsimle imtihandayım, bir de ekmek cephesinden darbe yiyince iyice moralim bozuluyor. sinirlerim geriliyor. lokum gibi adamken, ''sinirli'' sıfatıyla anılmaya başlıyorum. abim ''bu oğlan da iyice bir garip oldu'' diyor. üzülüyorum.

ramazan pidesi ve ekmekleri küçültmeyi bırakın lan artık..! rızkımızla oynamayın..

icanyoucanwhatcanyoudo

bildiği ve inandığı yolda küheylanlar gibi koşturan, yetenekli ve dahası temiz kalpli gıpta edilen sanal arkadaş...

sözlük yazarlarının itirafları

şimdi farkettiğim bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum dostlar. geçen yıl ki telefon, internet ve kablo tv faturalarımı hesaplarken farkettim, 18 ayda bizim köşedeki istikbalde satılan yemek odası takımı, oturma odası takımı ve sallanmalı koltuktan müteşekkil setin parası kadar fatura ödemişim. hesap makinasında gözüken rakamdan sonra salona koştum belki bi şeyler oluşmuştur bu kadar para ödemesine karşılık diye, ayak serçe parmağımı çarptığım sehpadan başka bi şey yoktu...

sözlük yazarlarının itirafları

bir saat önce odada delicesine dolaşan sineği yakalamak adına elimde elektrik süpürgesi dakikalarca bekleyip sonunda onu makineye çektim.

yaklaşık 45 dk dır süpürgenin içinde duruyor, korkuyorum ondan.

sözlük yazarlarının itirafları

her acıktığımda buzdolabından bi mucize bekliyorum ama hep karavana, hep boş raflar...boş olduğunu bildiğim halde bir umut bide derin dondurucuyu kontrol ediyorum elbette aranan şey orda da yok. eve yiyecek bi bok almadığım halde niye dolap çalıştırıyorum ve niye her gün tüm kapakları açıp içinde ne var diye bakıyorum sanırım bunu asla anlayamayacağım...

eti maximus

gecenin bir yarısı açlığıma bir nebze derman olmuş sert yiyecek...bunun kadar yoğun bir çikolata daha görmedim ben dostum. buz dolabından aldığım eti maximus, artık nasıl sert olduğunu sen düşün, ısırırken ön dişlerimi ikiye ayırdı, kırılmadığına şükrediyorum. hava kompresörüyle mi sıkıştırdınız be zalımlar? bunları insan yiyecek insan. azıcık yumuşak yapın şunu.

iki aydır sulu yemek yememek

bilhassa yalnız yaşayan erkeklerin sık sık karşılaştıkları sindirim sistemi fizyolojisine aykırı durum. adana kebabıyla, lahmacunla nereye kadar, bir tas çorba midenin dostudur deyip iki ay aradan sonra sıvı bir şeyler yeme aşkıyla akşam iftara eve gelirken ezogelin çorbasının hazırından aldım. ''ulan bildiğin toz bu, bulamaç gibi bir şey olacak galiba'' diye düşünürken bir anda hazır çorba bir keramet gösterdi. hikmetinden sival olunmayan yüce rabbim, kuru dallara can veren allahım, mucizelerin karşısında boynum kıldan ince, ulan o boz bulanık su ısınmaya başladıkça içinde pirinçler oluşmaya başladı. ocağın karşısında huşu içinde kendimden geçmişim. ezan okunup kendime geldiğimde çorbanın hafiften dibi tutmuş, içileceği kalmamıştı ama olsun yinede içtim. gördüğüm o büyük kerameti videoya çekseydim şimdi izlenme rekorları kırardı.

berbere stres atmaya giden erkek

kadınlar tarafından daha cana yakın ve anlayışlı bulunan erkektir, zira kadınlar stes atmak için kuaförlerde saçlarıyla başlarıyla uğraşmaya yada en azından kuaförle iki lafın belini kırmaya bayılırlar. ben de bayılıyorum dostum. canım mı sıkkın, moralim mi bozuk hemen berber recep abinin yanında alıyorum soluğu, bu kadınlar işini biliyor dostlar vallahi ilaç gibi geliyor berbere gitmek, sinirli stesli bir adam olarak girdiğim berberden öforik bi adam olarak çıkıyorum.

daha dün uzamış lepiska saçlarımla gittiğim recep abinin ''nasıl olacak doktor?'' sorusuna ''valla bilmiyorum abi ya o arayacak ya da bu iş burda biter!'' diye cevap veriyorum düşünün artık...''tamamda onu sormuyorum, saçın nasıl olacak?'' sorusuna ise, ''biraz kısa.'' diyebiliyorum sadece...

ahirette tüm sorulara doğru yanıt vermek

sınavın iptal edilmesine sebebiyet verebilecek bir eylem zira 400.001 yıldır fulleyen olmadı. hadi itiraf edin haybeden istatistik uydurduğumu hiç anlamadınız dimi çünkü uydurduğum belli olmasın diye küsüratlı uydurdum böylede zeki bi insanım işte..ayrıca cemaat soruları önceden biliyormuş ilgilenenler için söyleyeyim dedim...

(bkz: ygs 2011) (bkz: kpss 2010)

saçını kısa kestiren erkeğe adama dönmüşsün demek

bilinç altındaki erkek adamın kısa saçlı olması gerekliliğinin bilince yansımış hali, eğer yanlış yorumlanırsa patolojik bir çocukluk yaşamanıza sebep verebilir...

çocukluğumda berbere giderken annem her seferinde ''önde kakül kalsın, gerisini iyice kısalt'' talimatını vererek saç şeklimi belirledi...biraz büyüyünce ''annemi dinlemesem acaba nolur lan'' düşünceleri başlamak üzereyken babamın ''kakülü unutma yanları da üçe vurdur kafanı kırarım '' tembihinin korkusundan bir türlü normal, istediğim gibi bir tıraş olamadım...

hep kaküllü, geri taraf hep üç numara, hep delik delik izli. lan kafam da öyle normal bi kafa değil ki; tamam, ön tarafı kakülle falan kurtarıyoduk belki ama gerisi çinçin mahallesi gibi la kafanın çarpık bi yerleşimi var. arkası dümdüz, yanlar bombeli, dikdörtgenler prizması gibi...

hasılı kınalı yapıncak gibi kısacık saçlarla dolaşmayı hiç sevemedim. oysa şimdi anlıyorum ki annem de babam da haklıymış, zira saçını kısa kestiren her erkeğe çevresinden biri kesinlikle "adama dönmüşsün be abi" yorumunu yapıyo...''ben çocukluğumu yaşayamadım'' derler ya hep, evet ben de yaşayamadım çünkü saçımı kısacık kestirip erkenden adam ettiler lan beni...sürekli ay sonunda faturaları nasıl ödeyeceğimizi düşünmekten kafayı sıyırdım, saçım kısa olduğundan akşam eve dönüşümde her adamın yapması gerektiği gibi bakkaldan iki ekmek alıp evimin yolunu tuttum ev bayat ekmeklerle doldu...babam ''bu çocuk her akşam eve ekmek getiriyor'' diye beni öğretmenime şikayet etti, bende '' öğretmenim saçım kısa, hem ekmek almayayım da napayım çocuklar aç mı kalsın'' dedimse de pek faydası olmadı, kimse saçım kısa olduğu için adama döndüğümü anlamadı...

şimdi saçımı istediğim gibi kestirme icazetine sahibim ama gel gör ki yine başaramıyorum...lan berber recep abiye yarım saat nasıl kesmesi gerektiğini anlatıyorum adam ''hı hı anladım'' deyip bi başlıyo tıraşa aynı ilkokul 2. sınıftaki halime dönüyorum...bin kere şunu şöyle yapma diye uyarıyorum ama yok hep aynı bok.

şimdi duştan çıktım şöyle bi baktımda saçlar epey uzamış resmen papaza dönmüşüm, üşenmediğim bi zaman gideyim kestireyim de adama döneyim bari...

evde ekmek yok, gece rüyamda reçel yiyodum sahura kalktım koşarak dolabı açtım çilek reçelinin bitmiş olduğunu gördüm yaşama sevincim kalmadı, faturalar falan da hiç ödenmiyo zaten, acilen saçımı kestirip adama dönmem lazım...

çocukluk travmaları

sigmund freud'a göre kişinin gelecekteki ruhsal ve bilişsel durumunu şekillendiren çocukluk döneminde yaşanmış önemli ve sarsıcı olaylardır...gerçi freud'a göre kakasını isteyerek yapmayıp anal kaslarını sıkan bir çocuk gelecekte insan ilişkilerinde güvensiz, eli sıkı ve tutumlu biri oluyormuş...bu adama hiç inanasım gelmiyor, töbeler olsun yahu şimdi ne alakası var bokla-tezekle güvensiz bir adam olmanın dimi ama...en büyük çocukluk travmalarımdan birini düşünüyorumda şu an bende bıraktığı etkiyi bi türlü netleştiremiyorum kafamda. bak bu olaydan sonra gerçekten kimseye güvenim kalmadı, tutarsız bi adam oldum...ama benimki bildiğin dayaktan oldu, tabii kafama yediğim darbelerden sonra beyin hücrelerim ölünce tam olarak oryantasyon kuramıyorum o yüzden de kimseye güvenemiyorum yoksa bokla-tezekle alakası yok yani...

hem ben küçükken kakamı hiç tutamazdım ki zaten, sağa sola sıçar dururdum, anal kaslarımı pek kastığım söylenemez. ayrıca ilk okula kadar her gece altıma işedim yahu...bokun, tezeğin, idrarın içinde uyudum lan ben. freud'a kalsa şimdiye lağım faresi falan olmam gerekiyordu. lağım faresi derken splinter usta'yı kastediyorum ninja kaplumbağaların akıl hocası varya o işte...lağım çukurundan çıkıp nasıl usta olduğunu sanıyorsunuz elbette her gün boku-tezeği sıfatına sürdüğü için, bokun kerameti hep bunlar...

küçükken bir çok kez abimden dayak yemişliğim vardır. ama bi sefer öyle bi şey yaptı ki çocukluk travması denen şey sanırım bu olsa gerek;

salondaki uzun ve geniş dikdörtgen masa etrafında kovalayıp durdum bunu. ben 6 yaşındayım, o 8 yaşında. yani benim onu dövmem teknik olarak mümkün değil. ama adam kaçıyor ben de kovalıyorum işte. delirmişim. o da korkmuş demek.

neyse bu kovalamaca 3-4 dakika sürdükten sonra abim yoruldu olacak ki, birdenbire durdu. lan ondan sonra bi dayak yedim ben öyle böyle değil. tuzağa düşürdü resmen beni. hayallerim yıkıldı. bi daha kaçsa da kovalamıyorum zaten.

abime karşı bu olaylardan dolayı hala kinliyim, şuna bi dalayım diyorum durduk durmadık yere. şu an girsem rahat döverim. ama kocaman adam ışığı açık bıraktı diye dövülmez ki. zamanında biz dayak yedik ama aynı olaydan.

-aaah ne vuruyosun lan?
+odamın ışığını açık bırakmışsın lan.
-ne diyosun lan sen geri zekalı bunun için mi yani?
+hatırlar mısın sene 1994. sırf bu sebepten dudağımı patlatmıştın.

denir mi lan böyle? gerçi şimdi böyle yapsam annemler altında başka şeyler ararlar. inanmazlar. uyuşturucu kullandığımı falan bile sanıp amateme götürürler. o sebepten bekliyorum. ilk fırsatta dalıcam ama...

çocukken yapıp da şimdi asla yapılamayan şeyler

hiç tanımadığım ve benden 20 yaş büyük bir kadının (kendisi annem oluyormuş, bunları sonradan öğrendim tabi) ağzıma içinden süt çıkan muazzam bişi tepiştirmesi ve benim de onu emmeye başlamam...

baba

senin için baba nedir? diye sorarsanız annenin bıyıklısına verilen addır derim. zira anne çok önemlidir cennet falan hep ayakları altındadır ama baba da ilginç adamdır yahu, mesela ben küçükken yemeye niyetlendiğim biberleri benden önce acı mi tatlı mi diye tadan, büyüyünce de yediğim bokları tadmak zorunda bıraktığım diğerkam biridir baba.